SAKSIDA ÇOCUK YETİŞTİRMEK

Murat Tuncer’in “Kuantum Politika” Kitabı Raflarda Yerini Aldı

Murat Tuncer’in “Kuantum Politika” Kitabı Raflarda Yerini Aldı

Eylül 26, 2020 Comments (0) Views: 542 Eğitim

GÜL KOKUSU

-HİKAYE-

Hale’nin misafirliğe gittiği ev, komşu kadınlarla dolmuş taşmıştı. Otuzdan fazla kadın vardı. Alışageldikleri tarzda her hafta birinin evinde toplanıyorlar, sohbet ediyorlardı. Toplantının en önemli gündemini Kuran-ı Kerim okumaları teşkil ediyordu. Sarıgüzel mahallesinin en çok sevilen hatiplerinden Ümmü Gülsüm Hoca bu işi üstlenmişti. Önce Kuran’dan bir bölüm okuyor, sonra da açıklıyordu. Ümmü Gülsüm Hocanın çok etkileyici bir hitabeti vardı. O, Allah kelamını okurken gözler yaşarır, kalpler derin bir huşu ile kendinden geçerdi. Toplantı sonunda ikram olurdu. Çayı, kahvesi, böreği, çöreği eksik olmazdı bu toplantıların.

Bu toplantının müdavimlerinden Eslem’in tavırlarında bir huzursuzluk vardı. Sık sık saatine bakmaktan kendini alamıyordu. Sıkıntısının sebebi, üç haftadır kendisinde kalan, fiziksel engelli ablasını evde yalnız bırakıp buraya gelmiş olmasıydı. Gerçi ablasından izinli gelmişti, hatta ablası ısrar ederek göndermişti onu bu toplantıya ama yine de rahat değildi Eslem. Tevafuk o gün okunan ve açıklaması yapılan ayetler, Allah-ü Tealanın ağır imtihana tabi tuttuğu kullarla ilgiliydi. Ümmü Gülsüm Hoca ayetleri açıklarken Eslem’in gözünün önünde otuz beş yaşındaki ablası Sevda canlandı. Zira, Sevda’nın geçirmekte olduğu imtihan da çok ağır bir imtihandı. Sevda, üniversiteyi bitirir bitirmez nişanlanmıştı. Nişanlısı ile düğün hazırlıkları yaptıkları bir sırada çok ağır bir trafik kazası geçirmişlerdi. Kaza yaptıkları araçta Sevda’nın annesi ve nişanlısının kız kardeşi de vardı. Aracı, Sevdanın subay olan nişanlısı kullanıyordu. Kaza neticesinde, Sevda’nın annesi olay yerinde hayatını kaybetti. Sevda yoğun bakımda aylarca kaldı. Doktorların tahminlerindeki yüzde beş yaşam ihtimaline dahil olarak hayata tutunmayı başardı. Başardı ama felçliydi, yürüyemiyordu ve en önemlisi de gözleri görmüyordu. Kazadan bir süre sonra, Sevda’nın, direksiyonda uyuyarak kazaya sebep olan, kazayı hafif sıyrıklarla atlatarak kurtulan nişanlısı kendisini terk etti.

Hayatının en güzel devresi bir anda kararmıştı Sevda’nın. Zor zamanlarında Allah, bir genişlik verir ya insana… İşte öyle bir genişliğe sahipti Sevda. Morali son derece düzgündü. Yakınlarının: “Canın hiç sıkılıyor mu?”  sorusuna: “Benim canım hiç sıkılmaz ki…” sorusuyla cevap veriyor, akşama kadar oturduğu koltukta kendi iç âlemine dalıp gidiyordu. Maneviyatı çok güçlü idi. Zaten onu ayakta tutan da bu idi. Elindeki tespihi onu, içinde bulunduğu halden alıyor bambaşka diyarlara götürüyordu. Öyle ki doksan dokuz tanenin her biri bir dünya mesabesine dönüşüyor, kaderin ağır imtihanına tabi olan bu kızcağızı farklı alemlerde misafir ediyordu.

Kendisine babası bakıyordu. Adamcağız bir süre sonra kızının bakımına da yardımcı olur düşüncesiyle evlendi. Gerçi evlendiği kadın, sevecen birisiydi başlangıçta; ancak, zaman geçtikçe onun da yüz ifadeleri değişmeye başladı. İşte o günden beridir Sevda her ay bir kardeşinin yanında kalıyordu. Allah’tan ki biri erkek beş kardeşi vardı ve her biri Sevda’ya nöbetleşe bakıyordu. 

Eslem, Ümmü Gülsüm Hocanın dersi biter bitmez, ikrama kalmaksızın, toplantı evinden ayrıldı. Aklı fikri ablası Sevda’daydı. Hızlı adımlarla yolu arşınladı. Apartman kapısına geldiğinde basamakları ikişer ikişer atlayarak çıktı. Kapıyı açmak için cebinden anahtarları çıkarıyordu ki içeriden gelen hıçkırıkları duydu. Kulak verdi. Ablası hıçkırarak ağlıyordu. Onu yalnız bıraktığı için sonsuz bir pişmanlık duydu içinden. Aceleyle kapıyı açtı ve ablasının bulunduğu odaya yöneldi. Ablası her zaman oturduğu koltuktan yere inmişti. Özür dileyerek sarıldı ablasına, onu teselli etmeye çalıştı. 

-“Ama, bana izin verdin öyle gittim, yoksa gitmezdim” diyebildi. 

-“Hayır, ne münasebet canım kardeşim, onun için ağlamıyorum”

-“Ya niçin ağlıyorsun, seni üzecek bir şey mi yaptım?”

-“Hayır hayır, seninle bir ilgisi yok”

Eslem’in ablasını konuşturması çok güç oldu. Niçin ağladığını bir türlü söylemek istemiyordu. Bu durum Eslem’i endişelendiriyor, üzüyordu. Kardeşini üzmemek için, ağlama sebebini açıklamaktan başka çare kalmadığını hisseden Sevda, nihayet konuştu:

-“Elimde yine tespihim vardı. Peygamber efendimizi anarak ona salavat gönderiyordum. Bir süre sonra odanın içini öylesine güzel bir koku kapladı ki, anlatamam. Heyecandan bayılacak gibi oldum. O an yalnız olmadığımı hissettim. Sen gelene kadar o koku devam etti.

-“Nasıl bir kokuydu bu abla?”

-“Gül kokusu kardeşim, GÜL’ün kokusu…”

NABİ KÜÇÜK

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir